Yatırım yapmış olduğum gram altındaki yükseliş ivmesinin 2011 yılının ikinci yarısından itibaren azalması beni yeni yatırım araçlarını araştırmaya sevk etmişti. Borsa her zaman için çevremde kumar, çok tehlikeli bir yatırım aracı olarak görüldüğünden hiç ilgilenmediğim ve tamamen yabancı olduğum bir konuydu. En çok merak ettiğim sorular; “Borsada birisi kazanırken bir diğeri mutlaka kaybediyor mu?” ve “Şirket ne kadar kar ediyorsa hisse senedinin fiyatı da o oranda mı artıyor mu ve arada bir bağlantı var mı?” sorularıydı.
Borsaya başlangıç olarak birkaç hisse senedinin internette bulmuş olduğum grafiklerine kabaca göz attıktan sonra, hesabımın bulunmuş olduğu banka şubesine giderek binde 15 komisyon oranı ile kendime bir yatırım hesabı açtırdım. Gerekli sözleşmeleri imzaladıktan sonra hesabım ertesi gün açıldı. 14 Ekim 2013 tarihinde sığ sayılabilecek ilk hisse senedimi aldım. En büyük şanssızlığım, bu hisse senedini 1 gün içerisinde %10 civarında bir karla satmış olmam oldu. Bu acemi şansı ilerleyen zamanlarda bana pahalıya patlayacaktı.
Al-sat işlemlerinin sonucunda, işlem yaptığım hisse senedinin artık teknik analiz kurallarına ya da bana uygun olmadığını düşünüyor ve başka bir hisse senedine yöneliyordum. Benzer kayıpları başka hisse senetlerinde de yaşadıktan sonra, artık teknik analizde eksiklerimin olduğunu düşünerek bir adet teknik analiz kitabını baştan sona bitirdim. Artık indikatörleri, hareketli ortalamaları ve de formasyonları öğrendiğime göre savaşmaya hazır olduğumu düşünüyordum. Ne de olsa piyasadaki tüm teknik analiz yöntemlerini öğrenmiştim. Sonuç olarak diğer insanlar da bu bilgilerle al-sat yapmıyor muydu?
Bir yandan iş yerindeki işlerime bakmaya çalışıyor, bir yandan da kendimi borsa ekranına bakmaktan alamıyordum. Hem iş yerindeki performansım düşmüştü, hem borsadaki zararım artıyordu hem de psikolojim bozulmaya başlamıştı. Artık neredeyse uyanık olduğum her dakika, zararımı telafi edebilmek için borsayı düşünüyordum. Zararımı kurtarmaya çalıştıkça, yapmış olduğum hatalı işlemler sebebiyle her geçen gün zararım artmaya devam ediyordu..
Bir yandan da bunca zaman sadece teknik analize göre uygulamış olduğum al-sat işlemlerinin ne kadar sağlıklı olduğunu da sorguluyordum. Teknik analiz kafamda öyle bir yer edinmişti ki sanki fiyatlar geçmişi mutlaka tekrarlamak zorundaydı. “Zaten tüm haberler, beklentiler ve temel veriler fiyatın içinde ise temel analize ne gerek vardı?” düşüncesinin beni mahveden asıl saplantı olduğunun henüz farkında değildim.
İnanılmaz bir şekilde Borsa İstanbul ve almış olduğum hisse senedi, öyle bir çıkışa geçti ki, resmen gözlerime inanamıyordum. %1-%3’lük artışlar günlerce ardı ardına gelmeye başladı. Zararımı 2 aylık bir sürecin sonunda tamamen kapatarak kara bile geçmiştim. Ne de olsa artık bu işi öğrenmiştim ve yoluma diğer hisse senetlerinde de kazanarak devam edebilirdim değil mi? Hiç de öyle olmadı..
En sonunda benim için karlı bir borsa yatırımının temeli iyi olan bir hisse senedinde en az 5 sene beklemek olduğunu anladım. Temeli iyi olan bir hisse senedi hiç al-sat yapılmasa bile senede en az %40 kar getirebiliyordu. Ben ise sadece hisse senedini alıp bekleyerek senede %40 kar elde edebileceğim yerde, al-sat yaparak senede %40 gibi bir zararla masadan ayrılıyordum.
Her gecenin bir doğuşu vardır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamanın yanında belki de daha önemli olanı bunları sabırla uygulayabilmektir. En sonunda temelini beğendiğim bir hisse senedini aldım. 1 seneyi aşkın süredir bu hisse senedinde duruyorum. “Temel analiz mi yoksa teknik analiz mi daha önemli?” konusuna gelecek yazılarda daha detaylı bir şekilde değinmeye çalışacağım. Şimdilik kalın sağlıcakla.