Oran Analizi: Finansal Yapı Oranları

Finansal Yapı Oranları

Finansal yapı oranları, firmaların faaliyetleri sonucu zarar etmeye başlaması, varlıklarının değerinin düşmesi, nakit akışının bozulması halinde kısa ve uzun vadeli yükümlülüklerini yerine getirebilme konusundaki kabiliyetlerini ortaya koyan oranlardır. Firmaların öz sermaye yerine borç kullanmaları, finansal kaldıraç olarak adlandırılır.

Belli bir oranda borç kullanmanın firmalara zararı değil faydası vardır. Öz sermaye yerine kabul edilebilir düzeyde finansal borç kullanmak, yatırımın karlılığına ve maliyetine bağlı olarak öz sermaye karlılığını ve hisse başına düşen geliri artırır. Uygun seviyedeki kaldıraç, firma ve hissedarların lehine çalışır.

Finansal Yapı Oranları

Finansal yapı oranları ile firmaların kullandıkları finansal borçların firmanın riskliliği üzerindeki etkileri analiz edilmeye çalışılır. Mali analiz açısından likidite ve faaliyet oranlarına göre daha önemli ve firma durumunu daha net ortaya koyan oranlardır.

1) Finansal Kaldıraç Oranı

Finansal kaldıraç oranı işletme varlık ve yatırımlarının hangi ölçüde borçlarla karşılandığını gösterir.

Finansal Kaldıraç Oranı (Borç Kaynak Oranı)= Toplam Borç / Toplam Aktif

Toplam Borç = Toplam Aktif – Öz Sermaye 

Kaldıraç oranının kabul edilebilir düzeyin üzerinde olması, firmanın borçlar bakımından riskli konumda bulunduğunu, faiz ve anapara taksitlerini ödeyemeyerek mali yönden güç duruma düşme olasılığının yüksek olduğunu gösterir. Kaldıraç oranı, firmaya kredi verenler açısından oldukça dikkatle takip edilmekte, kritik sınıra yaklaşması ve bu sınırı aşması, olumsuz kabul edilmektedir.

Borç kullanmayı tercih etmeyen firmalarda kaldıraç oranı düşük gerçekleşir. Bankayla çalışmayan firmalarda borç olarak vergi borçları gibi pasif hesaptaki diğer kalemler bulunmaktadır.

Literatürde finansal kaldıraç oranının %50’yi aşmasının tehlikeli olduğu belirtilir. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, öz sermaye sağlanmasındaki güçlükler nedeniyle kaldıraç oranının %50’yi aşması normal karşılanmaktadır. Özellikle ekonominin büyüme dönemlerinde, bankaların kredi genişlemesine gitmesi ile firmalar daha hızlı borçlanma eğilimine girerler ve borçluluk düzeyleri artar. Bu dönemlerde kaldıraç oranlarının da yükseldiği görülmektedir. 

Kaldıraç oranı için genel olarak kabul gören eşik değerler aşağıdaki gibidir:

0 – 0,5: Kaldıraç Oranı iyi seviyede

0,5 – 0,8: Kaldıraç Oranı kabul edilebilir seviyede

0,8 ve üzeri: Kaldıraç Oranı riskli seviyede

Bu eşik değerler arasında, kaldıraç oranı ne kadar %50 civarında ise o kadar olumludur yorumu yapılabilir. Kaldıraç oranının çok yüksek olması istenmeyen bir durum olduğu gibi çok düşük olması da tercih edilmez. Firmanın borçlarının artması, belli bir noktaya kadar karlılığı olumlu etkiler; ancak belli bir noktadan sonra borçların ve finansal giderlerin artması, karlılığı düşürmektedir.

Kaldıraç oranı değerlendirilirken sadece son döneme ait oranın tek başına değerlendirilmesi de yeterli olmayacaktır. Oranın bilanço dönemleri itibariyle trendi de takip edilmelidir. Örneğin; bir firmanın son dönemdeki kaldıraç oranının 0,5-0,8 aralığında olması kabul edilebilir seviyede görünse de, önceki dönemlerde daha düşük değerlerden bu aralığa gelmesi, borçların ve finansal riskliliğin arttığına işaret eder.

2) Borç / Öz Sermaye

Toplam borçların öz sermayeye oranı, firmanın sahip olduğu öz sermayenin kaç katı kadar borcu olduğunu gösterir. Finansal kaldıraç oranının formülasyon olarak farklı bir halidir. Aslında anlam olarak benzerdir. Kullanım alışkanlığına bağlı olarak ya toplam borç/toplam aktif ya da toplam borç/öz sermaye oranı kullanılır. 

Borçlanma Oranı = Toplam Borç / Öz Sermaye

Borçlanma oranının yüksek veya düşük olmasının olumlu veya olumsuz olarak nitelendirilmesi, firmanın kar marjı ile borçlanma maliyetinin seviyesine göre değişiklik gösterir. Borçlanma maliyetinin kar marjından yüksek olduğu durumlarda borç/öz sermaye oranının yüksek olması olumsuz, aksi durumda olumlu olarak nitelendirilir. 

Borç / Öz sermaye oranının yüksek olması da belirli eşik değerlere kadar makul kabul edilmektedir.

Borçlanma oranı için genel olarak kabul gören eşik değerler aşağıdaki gibidir:

0 – 1: Borçlanma Oranı iyi seviyede

1 – 4: Borçlanma Oranı kabul edilebilir seviyede

4 ve üzeri: Borçlanma Oranı riskli seviyede

Kredi sağlayıcıları tarafından bu oranın çok yüksek olmaması beklenir. Oranın 1 olması, firmanın tasfiyesi halinde öz sermayenin borçları karşılayabileceğini gösterir. Oranın 1’in üzerine çıkması, firmanın vadesi gelen anapara taksit ve faizlerini ödemekte öz sermayesini kullanmak zorunda kaldığında zorlanabileceğini ve alacaklıların risk altında bulunduğunu gösterir.

Gelişmekte olan ekonomilerde, borçlanma eğilimi arttıkça ve borç vermeye istekli kurumlar oldukça 4 eşik değerinin 5 hatta 6’ya çıkabildiği görülmektedir. Ancak borçlanma oranı yüksek olan bir firmanın ister borç ister öz sermaye şeklinde kısa ve uzun vadeli yeni kaynak temininde güçlüklerle karşılaşma olasılığı yüksektir. Borçlanma oranı ne kadar yüksek ise firmaya yeni kredi verecek olan kurumların güvence amaçlı ipotek talebinde bulunması ihtimali artmaktadır. 

Borçlanma oranı yüksek olan firmalar değerlendirilirken firmanın bulunduğu sektörün yapısı, satışlarındaki istikrarın durumu, alacak devir hızı gibi etmenler de dikkate alınarak yorum yapılması daha sağlıklı olacaktır.

3) Kısa Vadeli Borç / Toplam Aktif

Toplam varlıklar içerisinde borçların payı ne kadar önemli ise kısa vadeli borçların payı da o derece önemlidir. Bir bilançoda en uygun yapı, firmanın varlıklarını mümkün olduğu kadar uzun vadeli borçlarla finanse etmesidir. Genel itibariyle duran varlıkların uzun vadeli borçlarla, dönen varlıkların da belli bir yüzdesinin kısa vadeli borçlarla finanse edilmesi iyi karşılanmaktadır.

Özellikle üretim firmalarında toplam aktiflerin büyük bir kısmını duran varlıklar oluşturmaktadır. Ancak duran varlıklar kısa zamanda gelir getiren varlıklar olmadığından bunların finansının uzun vadeli borçlanma ile yapılması gerekmektedir. Bu sebeple toplam aktifler içindeki kısa vadeli borçların payının düşük olması beklenir.

Kısa Vadeli Borç / Toplam Aktif oranı için genel olarak kabul gören eşik değerler aşağıdaki gibidir:

0 – 0,3: Oran iyi seviyede

0,3 – 0,6: Oran kabul edilebilir seviyede

0,6 ve üzeri: Oran riskli seviyede

Kısa vadeli borçlanma faizlerinin daha düşük, uzun vadeli borçlanma faizlerinin daha yüksek olması, borç sağlayıcı kurumların firmaların gelecekteki durumlarının varlığına tam olarak güvenememeleri sebebi ile ülkemizde kısa vadeli borçlanma daha yaygındır. Bu da oranın ortalama %50 seviyesinde gerçekleşmesine sebep olmaktadır. Kısa vadeli borçların toplam aktif içindeki payının artması, cari oranı düşürücü etki yapmaktadır. Duran varlıklarını sürekli olarak kısa vadeli borçlarla finanse eden firmaların gelecekte ödeme güçlükleri ile karşılaşma olasılığı da yükselmektedir.

Daha yüksek borçlanma faizine rağmen gelirleri büyük dalgalanmalar göstermeyen firmaların uzun vadeli borçlanmaya yönelmeleri en uygun olan borçlanma yapısıdır.

4) Kısa Vadeli Finansal Borç / Net Satışlar

Borçların içerisinde finansal borçların ne kadar yer kapladığı, firmanın yabancı kaynaklarının yapısı hakkında bilgi edinmek için oldukça önem taşır. Bu konuda;

  • Kısa vadeli finansal borçların toplam yabancı kaynaklara oranına veya
  • Kısa vadeli finansal borçların toplam aktife oranına veya 
  • Kısa ve uzun vadeli finansal borç toplamlarının toplam aktiflere oranına da bakılabilmektedir.

Genel olarak tüm bu oranlar borçların yapısını anlayabilmek için benzer anlamları taşımaktadır. Bu anlamda bankacılık sisteminde finansal analizlerde en önemli ayırt edici özelliğe sahip oran olarak kısa vadeli finansal borçların net satışlara olan oranı kullanılmaktadır.

Kısa Vadeli Finansal Borç / Net Satışlar oranı için genel olarak kabul gören eşik değerler aşağıdaki gibidir:

%0 – %10: Oran iyi seviyede

%10 – %30: Oran kabul edilebilir seviyede

%30 ve üzeri: Oran riskli seviyede

1 sene içerisinde ödenmesi gereken finansal borçların toplam net satışlar içerisindeki payının düşük olması olumlu karşılanır. Kısa vadeli finansal borçların artış eğilimine girmesi giderek artan nakit açığının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Kısa vadeli finansal borçların artması likidite üzerinde olumsuz duruma sebep olabilir. Kısa vadeli finansal borçların payını kabul edilebilir aralıkta belli bir seviyede tutmak yeni kredi bulma aşamasında oldukça önemlidir.

Uzun vadeli yatırımların uzun vadeli finansal borçlar ile yapılması, kısa vadeli finansal borçlara yük bindirmeyeceğinden oranın düşük seviyelerde kalmasına yardımcı olur. Benzer şekilde uzun ve kısa vadeli finansal borç toplamlarının net satışlara olan oranın da %40-50 seviyesini aşmaması olumlu karşılanır.

Finansal borçların bilanço içerisinde düşük paya sahip olması, firmanın finansman kaynağı olarak satıcı kredisi, müşteri avansı, finansman bonosu, ilişkili taraflardan borç sağlamak gibi banka dışı kaynakları kullandığını göstermektedir. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde finansal borçların maliyetleri artmaktadır. Gelir tablosunda yüksek finansman giderine maruz kalmak istemeyen işletmeler banka kredisi yerine alternatif yabancı kaynaklara yönelirler.

Bankacılık sisteminde borcu olmayan firmalar ya finansal sisteme ilk defa giren ya da bankalardan değerlendirme sonucu kredi alamayan işletmeler olarak değerlendirilir ve bu sebeple riskli olarak etiketlenir. Finansal analizde bu hususa da dikkat etmek gerekir.

Scroll to Top